KERBELAYA KULAK VER…
İçimizden kaçı gönüllü gider ölüme? İçimizden kaçı gitme dur öldürecekler seni dendiğinde korkusuzca yürür ölüme doğru? Peki, içimizden kaçı ölümü cesurca, mertçe, onurluca yaşar. Ölümü böyle anlayan ve böyle yaşayan biri oldu. Adı Hz. Hüseyin'di…O öyle bir Hüseyin ki, düşünün dede; dünyanın yaratılış gayesi olan sultanlar sultanı Hz Muhammed. Büyükanne; sadakatin, güvenin zirvesi, tüm müminlerin annesi Hz Hatice. Baba; Allahın rızasını kazanmış manasını taşıyan Murteza sıfatlı imam Hz Ali. Anne; en hayırlı dört dünya kadınından biri olan Hz Fatma… İşte o gün hüzün yeri denilen o bela toprağında şehit olan böyle bir Hüseyin'di…
Bela yeri, hüzün yeri olarak da bilinen Kerbela'da şehit düştü Peygamberimizin iki civanından biri. Sadece o değil, onunla beraber onlarca güzel insan, 72 yaren yaşına cinsiyetine bakılmaksızın şehit edildi, kundaktaki bebekler bile.
Öldürülmeden önce günlerce aç, susuz bırakıldılar, bir damla suya hasret gittiler. Üstelik o zalimlere Hz. Hüseyin'in ölmesi de yetmedi. Cansız bedenine de zulmettiler, dayanılması mümkün olmayan acılara gark edildi hem şehit düşenler hem de hayatta kalanlar…
Bakın şimdi o coğrafyaya, hala kan akıyor o toprakta, çünkü o toprağa Peygamber torununun kanı düştü. Hz. Muhammed'in dokunduğu bir hayat yok edildi o toprakta.
Onların bu kadar acı çekmelerine üzülürüm bir tek, zira bizim belki de asla sahip olamayacağımız şehadet şerbetini içmek nasip oldu onlara. Şehit olmalarına üzülmem, bir tek yaşadıkları o zulme kahrolurum her nefes alışımda.
Üzüldüğüm bir nokta daha var ki ah halimize, vah halimize diye dövünsek, çırpınsak naçar kalacağımız bir durum! Tüm inananların içinde bulunduğu hal. Kerbela'dan çıkarılacak en büyük dersi bile alamamış olmak. Ulu yaratıcımız bize Kerbelayla sordu, bu hayatta Yezid mi olmak istiyorsun yoksa Hüseyin mi diye.
Peki biz ne yaptık? İçimiz Hüseyin belki ama davranışlarımız Yezid! Kufe halkı gibiyiz bir nevi, gel Hüseyin dediler sana biat edeceğiz, güvendirdiler, gönüllerinde Hüseyin vardı ama ellerinde Yezid'in kılıcı!
İşte böyleyiz, sorsan herkes iyi, herkes en inançlı, sorsan herkes günahsız. Peki ya giriştiğimiz her kötü eylemle sözle içimize düşen Yezid ne olacak? Aslında içimiz her dem Kerbela! Kerbela bir duruş, Hüseyin bir direniş. Bize düşen anlamak, idrak etmek. Bir bilsek dünyevileştiğimiz her anda vefasız, güvenilmez Kufe'yiz.
Oysa hep mesaj veriyor, hep soruyor Yüce Allah bize hep de soracak. Diyor ki, sırtını yasladığın makamla mevkiyle Yezid misin yoksa varını yoğunu harcamış canını ortaya koymuş Hüseyin mi?
Hz. İbrahim gibi bir dostu ateşe atan Nemrud musun, yoksa ateşe atılacağı zaman benden ne yardım istiyorsun diyen Cebrail'e “Benim halimi Allahım bilmiyor mu ki' diyen İbrahim mi?
Malına mülküne, dünyevi zenginliğine sırtını dayamış Firavun musun yoksa ‘'Rabbim ben nefsime zulmettim beni bağışla' diyen Musa mı?
Kimim ben diye sordunuz mu hiç kendinize. Bir Yezid'in bir de Hüseyin'in halini düşünün ve ona göre verin kararınızı. Kimsin sen?
Ne değişti o günden bugüne peki? O gün de Müslümanlar birlik değildi, bugün de değil. O gün de dünyevi çıkarlar uğruna yaşanıyordu Kerbelalar bugün de.
Nerde İslam ülkeleri? Eğer Mescid'i Aksa'da Kuran-ı Kerim'ler yerdeyse bugün de Kerbela anlasana. Biz tekliğe iman etmiş inananlarız, peki niye bir değil de çokuz?
Akıt insanoğlu akıt zehrini, kurban et çıkarların uğruna yaradılmışları, yükle günahlarını başkalarının sırtına ama sor önce bir kendine, her akıttığım zehirle bende bir Yezid değil miyim diye? Kazanmak için her ne gerekiyorsa yap, ama bil ki bak orada Yezid de Hüseyin de.
‘'Hasanım ağu içti, leb-i sükker ah çeker, Hüseyin attan düştü, kime şikar ah çeker, nerde kalmış acaba, bak Zülfikar ah çeker. Ali'nin on bir oğlu, yerde yatar ah çeker, Fatma ana ciğeri sızlar sızlar ah çeker. Hüseyin attan düştü, sahra-i kerbela'ya, Cibril kurban haber ver sultan-i enbiyaya
Medine dağlarında susam ile sümbül ağlar, dağlar inim iniler sular sarhoş sel ağlar, cümle kuşlar figanda vah dertli bülbül ağlar, viranede baykuşlar hû çeker yıl yıl ağlar, Kerbelaya kulak ver sahra ağlar çöl ağlar'…
Yasal Sorumluluk
Sitemizde yayımlanan köşe yazıları ve yorumlar yazarların kendi görüşleridir.
Tüm hukuki ve cezai sorumluluk yazarlara aittir.
Site yönetimi bu içeriklerden dolayı sorumlu tutulamaz.
Tüm hukuki ve cezai sorumluluk yazarlara aittir.
Site yönetimi bu içeriklerden dolayı sorumlu tutulamaz.
Yazarın Önceki Yazısı
ACIYI SEVMEK OLUR MU?
ACIYI SEVMEK OLUR MU?
Yazarın Sonraki Yazısı
GÜLCE…
GÜLCE…

