ACIYI SEVMEK OLUR MU?
Şu hayatta imtihanda olmadığımız tek bir an var mı? Yaratıcımızın bize nasip ettiği her ne varsa imtihan için değil mi? Sadece darlığın, zorluğun sınav olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz zira varlık, bolluk, zenginlik de bir imtihan aracı. Tıpkı hayrın da şerrin de ondan olduğunu yeterince idrak edememek gibi.Kuran-ı Kerim'in o muazzam suresi Fecr'in tefsirini henüz bitirdim ve sure tıpkı kendisi gibi muazzam bir kapı muazzam bir bakış açısı araladı. Bakın ne diyor Fecr suresi'nin bir ayetinde; ‘'Şöyle insanlar vardır. Rabbi kendisini imtihan edip ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde Rabbim bana ikram etti derler. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise Rabbim beni rezil etti derler. Hayır, hayır durum öyle değil!'
Ayetin sonundaki ‘'hayır, hayır durum öyle değil' diyen o güçlü itiraza dikkatinizi çekerim. Böyle güçlü bir itiraz cümlesi yaptığımız yanlışa kesin bir dille dikkat çekmiyor mu? Ve şöyle devam ediyor ayet; ‘'Doğrusu siz yetime ikramda bulunmuyor, yoksulu yedirmeye teşvik etmiyorsunuz, haram helal demeden yiyor ve malı aşırı biçimde seviyorsunuz'… Yani insanın nasıl da nankör ve gözü doymaz olduğuna aşırı derecede dikkat çeken bir ayet.
Mehmet Okuyan hocam, kısa sureler tefsirinde bakın nasıl güzel özetlemiş durumu: ‘'Hayatın var ediliş biçimi imtihandır, insanlar hayır ile de şer ile de imtihan edilmektedir. İçimizde bulunanlarla yani aklımızdan geçirdiklerimizle, duyduklarımıza gösterdiğimiz tepkimizle de imtihanımız devam etmektedir. Sahip olduğumuz her şeyle imtihandayız. Korku, açlık, malın eksilmesi, canın gitmesi, ürünlerin yok olması gibi. Anlaşılıyor ki, sahip olduğumuz şeylerden, madde anlamında bedenimiz, çocuklarımız, ailemiz, mallarımız, mana anlamında ise akıl ve irademiz de dahil olmak üzere her şeyimizle imtihandayız. Çünkü hayatta imtihana konu olmayan hiçbir şey yoktur'
İyi bir şey olduğunda örneğin terfi ettiğinde ya da biraz daha fazla kazanmaya başladığında, ev, araba sahibi olduğunda yıllardır çalışıyorum hak ettim bunu ben der insanoğlu, oysa o bir hak ediş değil bir imtihandır. Mehmet Okuyan hoca'ya göre, Allah, nimeti hak ettiğini düşünen ve onu imtihanla buluşturmayan insan tipine bu ayetle cevap veriyor.
Hep deriz ya, hayır sandığımız şer, şer sandığımız hayır olabilir diye, işte basit gibi gözüken bu cümle içinde yaradılışın gayesini barındırıyor. Nimetin verilme nedenini de verilmeme nedenini de bilen bir Allah var, bize düşen sadece kulluk ve onun işine karışmamak.
Peki az ya da çok kime göre neye göre? Az sandığın şey gerçekten az mıdır yoksa onu az yapan senin algın mıdır? Hani şu değerini hep kaybettiğimizde anladığımız durumlar vardır ya işte bu cümle de buna örnek teşkil ediyor. Huzurun değerini ancak kaybettiğinde anlamak gibi, tüm yüzünü kaplayan gülümsemeni yitirdiğinde ne kadar kıymetli olduğunu farketmek gibi? Sizce az şey mi huzurdan, gülebilmekten yoksun olmak!
Bu surenin tefsirinde Mehmet Okuyan hoca ‘'yetim' kelimesini de müthiş yorumlamış. Yetim kelimesinin anlamı muhtaç olunan şeyden yoksunluk demek. Yani sadece anası babası olmayana yetim denmiyor. Sağlık, bilgi, ilgi, sevgi, şefkat, itibar, çevre, para, mal, destek gibi değerlerden yoksun olanlar bu değerlerin yoksunu yani yetimi oluyor.
Hasta olan birini ziyarete gitmemiz, derdi olana kulak vermemiz, şefkate ihtiyacı olana bir el uzatmamız da yetimi doyurmak oluyor. Sadece malın değil her şeyin bir zekatı olması gibi. Dilimizin zekatı hoş bir sohbet ya da güzel bir söz söylemek, kulağımızın zekatı dedikoduya gıybete itibar etmemek, gözümüzün zekatı kusuru değil güzel görmek, iyiliğin zekatı en sevdiğinden vazgeçmek gibi… Her şey bir imtihan aracı ve her sahip olduğumuzun bir zekatı var.
Senin yemeğinden arta kalan beğenmeyip çöpe attığın bölüm var ya işte bir başkasına ziyafet sofrası olabilir. Senin sağlığın, huzurun yerindeyken şikayet ettiğin hayatın var ya gün gelir en çok aradığın, arayıp da bulamadığın olabilir. Maddi ya da manevi durumumuz ne olursa olsun mutlaka hepimizin kendimizden daha zorda olan biri ya da birileri vardır.
Hep kendi konuşmuş, hep kendi anlatmış hiç karşısındakine kulak vermemiş biri bence müslümanlığını bir sorgulasın, çünkü o kişi kulağının ve kalbinin zekatını hiç vermemiştir. Madem kalpler Allah'ın elinde, o halde bizim kimseye sen müslüman değilsin deme hakkımız yok, ama herkes bir kendini yoklasın, herkes önce bir kendiyle yüzleşsin, herkes ben nasıl müslümanım sorusuna bir yanıt versin.
Yazıyı, Peygamberimizin Mehmet Okuyan hoca'nın tefsirinde yer verdiği bir evrensel uyarısıyla noktalayalım. ‘'Sevdiğini ölçülü sev ki, onu bir gün sevmemen gerekebilir, sevmediğini de ölçülü sevme ki, onu bir gün sevmen gerekebilir'
Şimdi herkes kendi aynasına baksın ve bir bir döksün, hem Allah'a hem de yaratılmışlara olan nankörlüğünü. Ve eğer cesareti olan varsa haykırsın 'LA İLAHE İLLA ENTE SÜBHANEKE İNNİ KÜNTÜ MİNE'Z-ZALİMİN'…
Dünyadayız, eğer bu yer için seçildiysek bakış açımız şu olmalı, ‘'hayat seni çok seviyorum değil, hayat seni ahireti kazanma yurdu olduğun için seviyorum' dersek mesele kalmaz. Bunu sevdiğiniz her şeye uyarlayabilirsiniz. Tutkuya dönüşen her şey zarar veriyor, hem bu dünyamız hem de ahiret hayatımız için bir felakete sebep olabiliyor. Başımıza her ne gelirse gelsin bu benim imtihan aracım demeli ve şikayetlerimizle Allah'a asla iftira atmamalıyız.
Son günlerde dilimden düşmeyen bir şarkıda ‘'Acıyı sevmek olur mu' diye soruyor. Seversin elbet, eğer o acı ebedi hayatına dair bir şey öğretiyorsa, acıyı da seversin hatta acıyı bal eylersin nasibin varsa. Mehmet Erdem pek güzel söylüyor, ‘'acıyı sevmek olur mu, hani hayat bir oyundu, artık içime sinmiyor' diye…
Yasal Sorumluluk
Sitemizde yayımlanan köşe yazıları ve yorumlar yazarların kendi görüşleridir.
Tüm hukuki ve cezai sorumluluk yazarlara aittir.
Site yönetimi bu içeriklerden dolayı sorumlu tutulamaz.
Tüm hukuki ve cezai sorumluluk yazarlara aittir.
Site yönetimi bu içeriklerden dolayı sorumlu tutulamaz.
Yazarın Önceki Yazısı
WHAT’S MY NAME?
WHAT’S MY NAME?
Yazarın Sonraki Yazısı
KERBELAYA KULAK VER…
KERBELAYA KULAK VER…

