16 NİSAN’DAN ÖNCE DÖNÜP GEÇMİŞE BAKIN

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

Rejim değişikliği 29 Ekim 1923`te gerçekleşti.

Türkiye, Cumhuriyet yönetimine geçti ve 1923`ten beri de rejimi tartışan olmadı.

Ama sistem değişti.

Tek partili sistem 1946`ya kadar devam etti. Gerçek anlamda çok partili sisteme bu tarihte geçildi. Ancak öncesinde 1930`de Serbest Cumhuriyet Fırkası Atatürk`ün emriyle kurulmuştu. Fakat uzun ömürlü olmadı.

Demem o ki, Cumhuriyet tarihinde sistem değişikliğini ilk düşünen siyasetçi Atatürk olmuştur. Tek partili sistemin uzun ömürlü olamayacağını bildiği için Serbest Fırka`yı kurdurmuş ama yine kendi emriyle kapattırmıştır.

İkinci sistem değişikliği halkın zorlamasıyla 1946`da gerçekleşti. Demokrat Parti`nin kurulmasıyla birlikte bugünkü sistemin temelleri atıldı. Ne yazık ki 1960`de sisteme yine müdahale edildi.

Güçlü devlet adamı, güçlü siyasetçi istenmiyordu. Kıldan-tüyden bahanelerle Menderes idam edildi. Halk sessiz gözyaşı dökmekle yetindi.

Özal da “Güçlü Türkiye” ye kendini adamış güçlü bir siyasetçiydi. İçinde başkanlık sistemine geçişin de bulunduğu idealleri vardı. Şüpheli bir kalp kriziyle yaşamını yitirdi. Özal`dan sonra Türkiye koalisyonlara gark oldu. 2002 Kasım Seçimi`ne kadar da koalisyonlar, siyasi ve ekonomik krizler Türkiye`yi yönetilemez hale getirdi.

Şimdi Atatürk sonrası dönemi şöyle bir gözden geçirmenizi rica ediyorum.

Türkiye hangi badirelerden geçti? Hangi hükümetleri yaşadı? Hangi darbeleri yaşadı? Avrupa hızla yol alıp zenginleşirken, Türkiye neden üretmek yerine, içine kapalı, tarıma dayalı bir ülke olarak kaldı? İsterseniz tek tek hükümetleri araştırın. Bugün bu bilgilere ulaşmak artık çocuk oyuncağı!

Babalarınıza, dedelerinize sorun. Hatırladıkları tek başarılı dönemin Menderes dönemi olduğunu söyleyeceklerdir. Kıtlıkların bittiği, nefes alındığı, traktörle, biçer döverle, otomobille tanıştıkları dönem olduğunu söyleyeceklerdir. Sonrasını biliyorsunuz. Menderes`i darağacına göndererek ödüllendirdiler(!). Bugün hayatımızdan çıkmış olan, enflasyon, devalüasyon, yüksek faiz gibi kavramları sorun büyüklerinize. Gecelik faizlerin yüzde 8.000`e çıktığı günleri sorun. Sormalısınız da. Bugünlere nerden geldiğimizi bilmek için sormalısınız.
Hayır diyen de evet diyen de bu ülkenin has evlatlarıdır.

Ama tercih kullanırken, kimlerin işbirliği yaptığını da dikkate almak gerekmez mi? Kurtuluş Savaşı`nda bu milletin karşısında kimler işbirliği yapmıştı hatırlayın. Gezi olaylarından bir hafta önce İstanbul`da kamp kuran BBC ve CNN İnternatıonal kanallarını hatırlayın. Türkiye`de darbeleri yaptırdığını artık sağır sultanın bile duyduğu ABD ve CIA`nın bu ülkeyi nasıl yönettiğini hatırlayın. 15 Temmuz`da FETÖ`ye kimlerin destek verdiğini hatırlayın. FETÖ-PKK işbirliğini hatırlayın. Bu işbirlikleri tesadüfi midir sizce? Kime ve neye karşı işbirliği içindedirler?
16 Nisan`da oylarımızla karar vereceğimiz yeni sistemi, “Diktatörlük, tek adamlık geliyor, yargı bağımsızlığı elden gidiyor, Türkiye bölünecek” gibi safsatalarla karalamaya çalışıyorlar. Bu iddiaların ne kadar boş olduğunu anlamak için 18 maddelik 2 sayfalık değişikliği sindire sindire okumanız yeterli. Bu sistemin getireceği tek şey güçlü bir Türkiye`dir. Güçlü Türkiye istemeyenler, diktatörlük, bölünme gibi bu milletin hassas olduğu noktalardan saldırarak kafaları karıştırmaya çalışıyor. Sadece Almanya`nın “Hayır” cephesinde olanları desteklemesi bile tek başına, muhalefet cephesine kimlerin omuz verdiğini görmek için yeterli değil mi?

Hiç kafanızı karıştırmayın!
Bu ülkede kim, hangi lider diktatörlük getirmek istesin? Niye istesin? Demokrasi konusunda Türkiye`nin İslam ülkelerine rol model olmasını isteyen ve bunun için defalarca İslam ülkelerinde istişareler yapan Erdoğan niye kendi ülkesine diktatörlük getirmek istesin?

Anayasal kurumların, TBMM`nin anayasal kurumlar olarak yoluna devam ediyor olması bile bu tezi tek başına çürütüyor.
Önemli olan Erdoğan değil, sonrasıdır. Yani ülkenin geleceğidir. Böyle düşünün.