SEN KÖKSÜN BEN DE DAL...

Ferda Yıldırım

Ferda Yıldırım

YA REZZAK… Sana muhtaç olmak en büyük zenginliğimdir.

Dün şehrime usul usul yağmur yağarken, ne zamandır yağmuru seyretmediğimi farkettim. Dakikalarca oturduğum pencerenin önünde, hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken, beni pencerenin önüne götüren o yüce el'ehamd ettim, şükrettim bir kere daha. Yağmur damlalarıyla bile bana tefekkür etme, düşünme şansı veren bir Yaratıcım var ne mutlu dedim.

YA SELAM… Sensin selam, sendendir selam.

Hani olur ya bazen hayatımız hakikaten film şeridi gibi geçer gözlerimizin önünden. Ne çok düşmüş, ne çok üfleyip dizlerimdeki yaraları yeniden ayağa kalkmış, ne çok yürümüşüm. Nazım'ın dediği gibi yolumda pusuya yattıklarını, arkadan çelme attıklarını bilerek yürümüşüm. Tek hatam önceleri düştüğümde kalkabilme becerisini kendimden bilirdim, oysa tek kuvveti kudret Allah, aciz olan benmişim.

YA RAHMAN… Sen öyle rahmet edersin ki rahmetinin bir cilvesi cennetim olur. YA RAHİM… Ve Öylesine rahimsin ki kulağımı sözüne muhatap eylersin.

İnsanız ya hepimiz, öyle ya da böyle bir şeylere gözyaşı dökeriz. Bazen bir film sahnesi, bazen bir ölüm haberi, bazen bir yakınımızın, arkadaşımızın başına gelen bir şey, bazen bir zulme, bazen bir sevince, bazen bir çocuğun bakışına, bazen savaşa, bazen barışa gözyaşı dökeriz. Yani bizi hüzünlendirecek şey çokça. Fakat enteresan olan seyrettiğim yağmur damlaları gibi sicim sicim içimin de ağlamasıydı. Kendine de ağlar insan, öyle içerden, derinden hem de. İnsanın kendine ağlaması kadar acizliğini bilebileceği başka bir an yoktur.

Çünkü o ağlamada evet haksızlığa uğradım ama susuyorum vardır. Evet soracak çokca hesabım var ama istemiyorum kalsın demektir. Evet yakanıza yapışıp haykırabilirim yüzünüze kim olduğunuzu ama olanları değiştirmeyeceğim ki demenin çaresizliğidir. Evet bir insanın bir insana yapabileceği her kötülüğe geçit verdiniz ama ben sizden alacaklı bile değilim zarafetidir. Varın siz haklı olun, benim zerremin zerresini bir bilen var demektir. Yani sicim sicim süzülürken gözyaşları, bazen kazanmak o kadar umrunda olmaz ki, kendi piyonlarını da devirir kalkarsın oyundan demektir…

YA MÜHEYMİN… Sensin aklımı aldanışlardan kollayan, sensin ayağımı tuzaklardan kurtaran.

Aslında toprağa değil bir bir gönlüme düşüyordu yağmur damlaları, düştükçe ferahlıyordu kalbim. Kalp deyip geçmeyin, öylesine bir et parçası aslında, kalbe değer katan ise gönül. Ne enteresan elle tutamadığımız gözle göremediğimiz bir organımız var, kalbe değer katan o organımızın adı gönül. Sonra farkettim ki, gönlümün içinde tek bir ses yankılanıyor, ‘'Allah' diyor o ses derinden. En sıkıntılı anlarımdan birinde alemlerin yaratıcısı gönlüme düşerek bana tenezzül ediyordu. İyi ki acizim, iyi ki kuvvet ve kudret benden değil senden dedim.

YA ALİM… Kendi kuyularıma aklımın iplerini salarım, kendime aklım ermez, sen beni benden çok bilensin.

Tefekküre devam ettim ama beni düşünmeye, idrake zorlayan yine ben değildim, yarattıklarına hiç benzemeyen o çokça şefkatli ve merhametli el'di. Dedim ki, şu sıcacık ev, şu yudumladığım çay, şu baktığım gök, şu oda'da yankılanan müzik, kimselere muhtaç olmayayım diye nasip ettiğin işim, sağlığım, sıhhatim, sevdiklerim, sevenlerim, değer verenlerim, ailem, kazandırdığın, harcattığın her kuruş, selam verip hal hatır sordurduğun dilim, tebessüm edebilen yüzüm, bir derde kayıtsız bırakmadığın kulağım ve daha niceleri…

Ama hepsinden daha önemlisi açtığın o hidayet kapısı. Üstelik herkese nasip etmediğin bir kapı. Ah işte her şeyden en kıymetlisi o. Hani bana şer gibi gözükenlerle açtığın hidayet kapısı. Ya hiç nasip etmeseydin, ya hiç seni tanımadan göçüp gitseydim bu alemden. Sen kapıyı açtın, ben hala eşikte miyim, geçtim mi o kapıdan, geçmeye mi çabalıyorum takdir senin Allahım. Şer gözükenlerle gönderdiğin hayrına da hayranım Allahım. ‘'Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırdır ve olur ki sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz' (Bakara-216)

YA MÜZİL… Sana boyun eğişim en tatlı sevincimdir. Senin kapına gelmeyen sonsuz çaresizlikler içindedir. Sana muhtaç oluşum en büyük şerefimdir.

Bir Pazar günü Ankara'ya yağan yağmur benim içimde bir rahmet denizine dönüştü dakikaların sonunda. Kaldırdım başımı düşürdüğüm yerden ve dedim ki: ‘'Ya Rab, bir kere daha tuttun elimi, Ya Rab bir kere daha bırakmadın beni, Ya Rab iyi ki senin kulunum'…

YA HABİR… Senin söylediğindir haber, başkaları derdim değil. Gaybın haberleri sana aittir hiçbir şey göründüğü gibi değil.

Ve en sonunda son bir kez hatırıma düştü gözyaşlarına sebebiyet verenler. Söz verip sözlerinin ardında durmayanlar, yüzleri yere eğdirenler, biteviye hayal kırıklığına uğratanlar, adların önüne hiç tanımadan bilmeden sıfatlar takanlar, bir anlığına bile olsa iğneyi kendilerine batırmayıp ahkam kesenler, kendi eksikliklerinin acısını başkalarından çıkaranlar, insanları durmaksızın samimiyet testine sokan gayri samimiler, takdir etmeyenler, muhatabını kendi çıkarlarına hizmet eden hayatlara hapsedip, kendilerine bir sınır koymayanlar, şu hayatta hiçbir unvanı olmayıp emeğe laf edenler, kazanmak için kendi hırslarına başkalarını kurbanı edenler, cümleleri kendilerini ele verirken insanları kalite kontrolüne sokanlar, kendilerine yapılmasını istemediklerini karşısındakine misliyle yapmaya muktedir olanlar, Allah'ı bir tek işleri düştüğünde hatırlayıp imanları bile sorgulama cüreti gösterenler, kendi alınlarının gitmediği secdeyle yargılayıp iyi insan rolü yapanlar, manayla hiç işi olmayanlar, maddeyi kaybetmemek adına soytarılığı göze alıp bulundukları mevziiyi terketmeyenler, onursuzlukları alınlarında bir nişane gibi dururken, ahlak, onur, namus dersi vermeye kalkanlar, gayri medeniliklerini insanmış kisvesi altında yutturmaya çalışanlar, hayatının hiçbir alanında varlık gösteremeyip kendini çok şey sananlar, sanal samimiyetsizler, sanal dünyalar, sanal kahramanlar ve dahası dahası dahası… Tefekkürüm şu cümleyle sonlandı ‘'Çok şükür benim bana tenezzül eden bir RABBİM var'…

YA AHİR… Seninle gelir yarınlar seninle var olur sonralar. Senin lütfunla varlık evine konuk oldum, bugün var yarın yokum. Sonumu sonsuzluk eyle, akıbetimi hayr eyle, kabrimi gülizar eyle, ecel geldiğinde müjdeni söyle.

Sildim göz yaşlarımı usulca, gönlümde zikir, dilimde duayla. Ve üflemeye başladım bir kere daha yaralarımı her şey gibi bunlar da geçer diye, yaralara merhem olan bir kudretli el'in varlığını bilmenin rahatlığıyla.
NOT: Esma-ül Hüsna – Senai Demirci.