8 Aralık 2012 Cumartesi günü yayınlandı
Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen 'AB, Türkiye ve Kürtler' konulu konferansa Salih Müslüm ve Zübeyir Aydar'ın katılmış olmalarının, Türkiye ile AB arasında ufak çaplı bir krize neden olduğu ortaya çıktı.
Konferans'a ilk kez katılan bu kişiler nedeniyle Türkiye'nin AB Daimi Temsilciliği'nin devreye girerek, AP Başkanı'na konferansın iptali için mektup yazdığı öğrenildi. Konferans'ın ikinci gününde konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, konuya ilişkin şunları söyledi: "Bugün Sayın Aydar ve Sayın Müslüm AP çatısı altında konuşma yaptılar. Sayın Aydar, KNK adına burada çok önemli bir deklarasyonda bulundu ve barış görüşmelerine müzakerelere hazır olduğunu ilan etti. Bu şahıs burada bu konuşmayı yapmasın diye Türkiye büyük elçiliği AP'ye yazı gönderiyor 'Bu çatı altında bir teröristi konuşturmayın' diyor.
Aynı şeyi Sayın Müslüm için de söylüyor. Kim söylüyor bunu? Az önce anlattığımız ve dünden bu yana bütün konuşmacıların altını çizerek belirttiği müzakereci taraflardan biri söylüyor. Bu müzakereci taraf bir yıl öncesine kadar tırnak içerisinde 'bu terörist' ile Oslo'da görüşüyordu. Kendisi konuşuyordu. Terörist olarak ilan ettiği Zübeyir Aydar'ı Oslo'da muhattap almış konuşuyor görüşüyordu. Şimdi o kişinin bu Parlamento çatısı altında bir kez daha barış istemesini engellemeye çalışıyor ve kapıdan almayın diye yazı yazıyor." Selahattin Demirtaş konuşmasında daha sonra hükümete yüklendi. Hükümetin Kürtleri ne halk olarak tanınmaya ne liderlerini tanımaya ne de halk olmaktan kaynaklanan haklarını tanımaya hazır olduğunu ifade eden Demirtaş, şöyle konuştu:
"Bütün bunlara hazır olmayan hükümet müzakere gibi akılcı bir yöntemi seçmek yerine her açıdan maliyeti çok daha yüksek savaş yönteminde ısrar etmektedir. Evet BDP'nin müzakerelerde rolü olacaktır ama bu BDP'nin tek başına başarabileceği bir mesele değil. Özellikle AB'nin buradaki rolü çok önemli. AB, PKK'yı terör örgütü olarak görüp meseleyi de önemli ölçüde terör sorunu olarak tanımladığı müddetçe hükümetin terörle mücadele argümanlarının tamamına destek vermiş ve vermek zorunda oluyor. Bu nedenle AB'nin PKK'yı terör örgütü olarak görmekten ve terörle mücadele adı altında yürütülen savaş konseptini desteklemekten vazgeçmesi lazım." Açlık grevlerini hatırlatan Demirtaş, bunun, hükümeti müzakereye ikna etmek konusunda çok başarılı olduğunu ileri sürerek, hükümetin omuzlarına binen büyük basınç sonucu oluşan gündemi değiştirmek için dokunulmazlık konusunun açıldığını belirtti.
Demirtaş, "Sen savaşmak dışında bir seçeneğe sahipsin mesajını gören hükümet bundan kaçmak için dokunulmazlık meselesini acil bir şekilde kamuoyu gündemine taşımıştır" ifadelerini kullandı ve ekledi: "Evet, biz parlamentodayız ve siyasi faaliyet yürütüyoruz ama biz demokrasinin nimetlerinden yararlanarak parlamentoya girmiş değiliz. Tabiri caiz ise feleğin çemberinden geçerek buraya girdik. Biz girmeyelim diye birçok oyun yapılmış olmasına rağmen biz oradayız. Bizim orada olmamız Türkiye'de demokratik parlamenter sistemin işlediğini göstermiyor. Biz işlemeyen bir demokratik parlamenter sistemin bütün engellerine rağmen oradayız. Şu çok yanlış bir yaklaşımdır; 'sizinle müzakere ederiz ama önce silahları bırakın'. Bu müzakerenin ruhuna terstir. Silahlar bırakılacaksa neden müzakere edeceksin ki? Bıraksın gelsin gerek yok zaten. Kürtler de şöyle bakmamalıdır; 'Önce anadil ve özerklik haklarımız kabul edilsin sonra müzakere ederiz' Bu da yanlıştır. Zaten bunlar için bütün bu süreçler işletilmek zorunda. Ancak müzakere için şartların eşitlenmesi lazım ki bundan kastettiğim Tayyip Erdoğan'ın da İmralı'ya konulması değil tabi ki.
Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan çıkarılmasıdır. Müzakerenin bir tarafı olan hükümetle görüşmemiz biz BDP için teknik olarak kolayken müzakerenin diğer tarafı olan Sayın Öcalan ve PKK ile görüşmemiz imkansızdır. BDP'den uçmasını bekleyenler, BDP'nin kanatlarının var olmasını kabul etmelidir." Konferansta bulunan bir başka konuşmacı da gazeteci-yazar Nuray Mert oldu. Mert, Türkiye'de PKK'nın bir terör örgütü olarak adlandırılmasından rahatsızlık duyduğunu şu cümlelerle dile getirdi: "En başta PKK'nın terör örgütü olarak nitelendirilmesi veya Kürt sorununun terör çerçevesinde değerlendirilmesi meselesi bulunuyor.
Türkiye'de daha da önemlisi, devletler böyle tanımlayabilir kendisine isyan edenleri ama daha vahim olanı devlet olmayan bizlerin de PKK'nin terör örgütü olarak adlandırılmasına yeterince karşı çıkmaması. Bu terörle mücadele yasası dolayısıyla insanların çekinceleri olması doğal. Çünkü 'PKK bir terör örgütü değildir' derseniz bu övme suçuna girer ve istenirse çok ağır sonuçları olur. Cezaevinde yatabilirsiniz. Ancak bu konularda da sivil itaatsizlik önemli birşeydir. Ben Türkiye'de yeterince bu konularda örgütlenmediğimizi düşünüyorum. Ben birkaç kere yazdım ve defalarca televizyonda ifade ettim ve çok da tepki aldım ama sonunda dünya da yıkılmıyor. O nedenle Türkiye'de yapmamız gereken şey devletin tabirinin tarifinin kabul edilmesini sorun etmek çünkü bu müzakereler sürecinde karşımıza çıkacak en büyük engellerden biri. Onun da ötesinde devlet olmayan biz sivillerin bu terör tabiri konusunda karşı çıkması gerekiyor. 'Terörle savaş' tabiri ve PKK'nın terör örgütü olarak ifade edilmesi, Kürt meselesinin önündeki en büyük engellerden biridir. "