Turgut Özal'ın Ölümüne İlişkin Dava

"8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a suikast" suçundan yargılanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, "Gerçeklere rağmen siyasi aktörler ve F tipi çetenin elemanlarının anayasal kurumlar içerisindeki uzantılarına verdikleri talimat doğrultusunda bu dava açılmış, Türk milleti kandırılmış, merhum Cumhurbaşkanı üzerinden siyaset sahnesi şekillendirilmek istenmiştir" dedi.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuksuz sanık Ersöz, avukatı Hulusi Coşkun ve Özal ailesinin avukatı Hasan İşgüzar katıldı.

Savunmasını yapan Ersöz, Özal'ın ölümü konusunda Devlet Denetleme Kurulunun (DDK) rapor hazırladığını hatırlattı.
Raporda, Özal ailesi ve yakın çevrelerinin, sadece basına konuştukları, adli ve idari makamlara başvurmadıklarının saptandığını ifade eden Ersöz, Ahmet Özal'ın basına, 2 Temmuz 2013'te, "Babamın ölümü ile ilgili mesele incelenirken bağlantılar 1988 suikastı ile birleşecek. O suikastın arkasından çıkanlar 2-3 sene sonra bunu yaptılar. Babama birkaç suikast girişimi oldu. Bunlar zamanla ortaya çıkacak" dediğine dikkati çekti.
Ersöz, "Merhum Cumhurbaşkanının vefatında, 1988'deki suikastın arkasında olanlar bulunuyorsa ben neden suçlandım? Bu bilgiyi savcılarla neden paylaşmadı? Babasının ölümünün şüpheli olduğuna ilişkin neden müracaat etmedi? Babasının Bakü'de zehirlenmiş olabileceğini söylediği DDK raporunda var. Bu çelişki değil mi? Meclis araştırma komisyonu kurulması talebinde buna neden yer vermedi" sorularını yöneltti.
DDK raporunun, "ulaşılmak istenen sonucun belli olduğu şüphesini yarattığını", "yanlı ve tutarsız olduğunu" savunan Ersöz, "raporda ihmal, kasıt veya zafiyet temelinde birey merkezli değil, devlet merkezli yaklaşım sergilendiğini" söyledi.

Bunun, gerçeğin ortaya çıkarılmasını engellediği gibi adli makamlara siyasal müdahale ve suçlu yaratma yolunda katkı sağladığını iddia eden Ersöz, ayrıca köşkteki sürecin idaresinde görev alanlar dışında, siyasal konjonktüre göre, uygun zanlı veya zanlılar yaratma yolunu açmayı amaçladığını öne sürdü.
Ersöz, "(Rapor) Sürecin halen devam eden Atatürk, cumhuriyet, vatan, ulus, bayrak, bağımsızlık sevdalısı ve bu değerleri savunan koruyan, TSK ve İşçi Partisi ile ülkenin akademisyen ve basın mensuplarına, aydınlarına karşı siber saldırı ve yalan dünya çerçeveli olarak yürütülen malum davalara monte edilmesini sağlamak istendiğini göstermektedir" iddiasında bulundu.
DDK raporunda, Özal'ın ölümünün şüpheli ani ölüm olarak değerlendirildiğini, zehirlendiği iddiasının doğrulanamadığını, aile fertlerinin ölümün şüpheli olduğu konusunda adli makamlara başvurusunun bulunmadığını gösterdiğini kaydeden Ersöz, Özal ailesinin, şüpheli ölüm iddiasını özellikle 2010'dan itibaren dile getirdiğine dikkati çekti. Ersöz, rapora göre, köşk çalışanlarının ifadeleri ile Semra Özal'ın ifadelerinin örtüşmediğini, bazı kayıt ve beyanlardaki tutarsızlıkların makul olmadığının belirtildiğini anlatarak şunları kaydetti:
"Cumhuriyet değerlerinin, Mustafa Kemal Atatürk ve onun kahraman ordusuna yönelik düşmanlığın doruk noktasına ulaştırıldığı ve halkın kandırıldığı bir süreçte, hedef ve maksadı doğrultusunda yanlı, siyasi ve özel getirimler düşünülerek hazırlansa da bu rapor, Özal ailesi, siyaset ve paralel yapının devlet içerisindeki aktörlerinin gayretlerinin ve söylemlerin kamuoyuna yansıtıldığı gibi olmadığını ortaya koymuştur. Sadece bu rapor bile merhumun öldürülmediği, zehirlenmediği gerçeğini ortaya koymuştur. Gerçeklere rağmen siyasi aktörler ve F tipi çetenin elemanlarının anayasal kurumlar içerisindeki uzantılarına verdikleri talimat doğrultusunda bu dava açılmış, Türk milleti kandırılmış, merhum Cumhurbaşkanı üzerinden siyaset sahnesi şekillendirilmek istenmiştir. Bu yolda kol kola yürüyen aktörler, günün moda uğraşısı olan Atatürk ve kahraman ordusuyla hesaplaşma, kavga argümanı yaratma uğraşısına girmişlerdir. Bu nedenle böyle bir dava yaratılmış ve bir asker sanık yapılarak merdivenler çıkılmak istenmiştir. İftiraların, ahlak namus boyutunu aşması üzerine aile tarafından beyanları kabul edilmeyen ahlaksız, onursuz müfteri iki gizlenmiş tanığın araştırılmayan soyut iddiaları ile dava açılmıştır."
Ersöz, Özal ailesiyle bir hesabı olmadığını ancak onların kendisiyle hesapları olduğunu düşündüğünü bildirerek "Ahmet Özal televizyona çıkıp 'Bu dava Levent Ersöz ile kalmayacak' diyorsa bunun anlamı, hesaplarının olduğudur. Bu derece kendinden emin konuşan Ahmet Özal rapor hazırlanırken neden belge verememiş" diye sordu.
-"Nice fidanlar asıldı bu ülkede"-
Bu davanın gizli tanığı İlker Çınar'ın, Malatya'daki Zirve Yayınevi cinayeti davasında hem gizli tanık hem sanık olduğunu hatırlatan Ersöz, "Müfteri, paralel yapının hedefine ulaşması için yalan söylemeyi kabul edip polis ve yargı içerisindeki malum yapının elemanlarıyla işbirliği yapan kadrolu bir zavallıdır" ifadesini kullandı.
Çınar'ın, "Özal'ın Amerikyum ve Polonyum ile zehirlendiğini" söylediğine ancak raporların bu iddiayı doğrulamadığına işaret eden Ersöz, "Ne idüğü belirsiz bir adamın yalanları ile hayatım isteniyor. İdam cezası kalkmasa savcı asılmamı isteyecek. Zararı yok, bu ülkede suçsuz ve hukuksuz olarak asılması istenen ilk adam ben değilim, son adam da olmam. Nice fidanlar asıldı bu ülkede. Sadece tam bağımsız bir ülke sevdalısı oldukları için, emperyalizme karşı durdukları için asıldılar. Onlar da asker sivil fark etmeksizin özel görevli mahkemelerce ipe gönderildi" diye konuştu.

Çınar'ın Emniyet, savcılık ve mahkemelere verdiği ifadeleri alıntılayan ve çelişkileri olduğunu anlatan Ersöz, "İlker Çınar güvenilmez, inanılmaz ve yalancı bir kişidir. Kullanılan bu tanıkların eski terörist, hükümlü, yüz kızartıcı suçlar işleyen tipler olduğu diğer siyasi davalarda görüldü.

İlker Çınar'ın sağlığının da bozuk olduğu ana soruşturma dosyasındaki belgelerden görülmektedir. Muhterem, ruh durumu nedeniyle tedavi almıştır" dedi.

-"İmzasız mektuplar"-
Çınar'ın, TSK bünyesinde Türkiye Ulusal Strateji ve Harekat Dairesi (TUSHAD) adlı oluşum bulunduğu yönündeki iddiaları üzerine, Zirve Yayınevi soruşturmasını yürüten Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının, Genelkurmaya Başkanlığından, bunu sorduğunu belirten Ersöz, cevapta, TSK bünyesinde böyle bir oluşum bulunmadığının belirtildiğini anlattı.
Ersöz, "buna rağmen, savcılığın, 'TUSHAD gizli bir oluşum olduğu için Genelkurmay Başkanlığının haberinin olmayabileceği' değerlendirmesinin üzücü ve kasıtlı olduğunu" söyledi.

Genelkurmay Başkanlığının, Özal'ın ölümüne ilişkin davayı daha önce gören Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine verdiği cevapta TUSHAD adlı bir oluşum bulunmadığını, MİT'in Zirve Yayınevi davasını gören mahkemeye cevabındaysa bu konuda kayıtlarda bilgiye rastlanmadığı bildirdiğini anlatan Ersöz, ancak MİT'in, TUSHAD bünyesinde kurulduğu ileri sürülen "Siyah ve Beyaz Kuvvetler" hakkında 2007-2008'de gelen isimsiz, imzasız ihbar mektupları olduğunu belirttiğini kaydetti.

İsimsiz, imzasız mektupların tüm siyasi davalarda geldiğini hatırlatan Ersöz, "Devlet istihbaratını elde etmekten sorumlu bir kuruluş, eline gelen bir ihbarı araştırmıyor, doğru ya da asılsız demiyor. Neden? Siyaset ve cemaat ortaklığının talimatları olsa gerek" dedi.

-"(Haram lokma yemedik) sözüyle dikkati çeken Hayati Başdağ"-
Ersöz, "paralel yapı denilen F tipi çetenin emniyet ve yargı kademelerine sızan elemanlarının kumpas tezgahlarken sahte dijitaller yarattıklarının, hukuksuz ve insanlık dışı uygulamalar yaptıklarının sözde Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davalarında bolca görüldüğünü" ifade ederek, aynısının, Zirve Yayınevi davasında da yapıldığını, İlker Çınar'ın, Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e, ifadesi sırasında flaş bellek verdiğini anlattı.
Bellekteki 6 belgenin teslim tarihinden sonra yaratıldığını savunan Ersöz, bu belgelerle Zirve Yayınevi ve Ergenekon davalarının ilişkilendirilmek istendiğini söyleyerek şunları belirtti:
"Belgeleri yaratan ve yükleyen merkez ve elemanlarının İstanbul TEM Şube Müdürlüğüne sızmış bu yapıya mensup görevliler olduğu açıktır. Bu sahteciliği yapanlar ile İlker Çınar, işbirliği içerisinde hareket etmektedir. Çünkü ifadesinde hikaye ettiği olayların bellekte olduğunu söylemiştir. Ancak belgelerin belleğe 84 gün sonra yüklendiği görülmektedir. Bunun göstergesi, raporun gönderildiği 19 Ocak 2011 tarihli evraktır. Evrakı imzalayan, 22 Temmuz operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve ellerine vurulan kelepçeyi havaya kaldırıp 'Haram lokma yemedik' sözüyle dikkatleri çeken, o tarihte TEM Şube Müdür Yardımcısı olan Hayati Başdağ'dır. Bu vesileyle kendi meslektaşlarınca kelepçe takılması olayını kınadığımı ve adaletin bir gün herkese lazım olacağını ifade etmek istiyorum.
TSK, maalesef kendi evlatlarına karşı Amerikan destekli operasyonları yürüten kolluk içerisindeki F tipi çeteye, cemaat artıklarına karşı, gerekli makamlar nezdinde tedbir aldırtmada yetersiz kalmış, inandığı hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı evrensel ilkesinin işletilmesini sabırla beklemiştir. Bu bekleyiş, Teğmen Mehmet Ali Çelebi gibi evlatlarının zindana atılmasına, evladı üzerinden kurulan komplolara, evlatlarının ya casus ya terörist ilan edilmesine, omurgası zedelenen bir orduya dönüştürülmesine neden olmuştur. Bu vebalin altından kimse kalkamaz."
Özal ailesinin avukatı Hasan İşgüzar ise şunları kaydetti:
"Bir gerçek var ki rahmetli Turgut Özal öldürülmüştür. Bu olay tek bir kişinin yapabileceği bir organizasyon değildir. Katiller bulunsun. Bu organizasyonu yapan faal bir güç ve yapı var, bu ortaya çıkarılsın. Recep Tayyip Erdoğan'ın 7. kattaki ofisine law silahı ile ateş ediliyorsa bu derin yapıdan hala söz edilebilir. Bu yapı ortaya çıkarılmazsa daha çok cumhurbaşkanı öldürülür. Sürekli tehdit alıyoruz. Sürekli bir kozmik oda muhabbeti yapılıyor. Yargı her yere girer. Seferberlik Tetkik Kurulunun kozmik odası aranmıştır. Asıl girilmesi gereken kozmik oda Gölbaşı Oğulbey Kışlasındadır."
Mahkeme, Özal ailesinin davaya katılma talebinin kabulüne, Ersöz'ün duruşmalardan vareste tutulmasına, İlker Çınar'ın tanık olarak dinlenmesine, gizli tanık Selçuk'un dinlenmesi konusunun ise Çınar dinlendikten sonra değerlendirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi.
Kaynak: AA