Alex Taşçıoğlu Biyografisi

Alex Taşçıoğlu Kimdir?

Aleks Taşçıoğlu ile yapılan röportaj;

29 yaşında, hem Bankacılık ve Sigortacılık hem de İşletme Fakültesi mezunu. Büyük bir yayınevinin üretim müdür yardımcılığını yapıyor. 1996'dan çıktığı sahalarda 8 sezondur Süper Lig yardımcı hakemliği görevini sürdürüyor. Hakan Şükür'e benzerliği oldukça dikkat çekici boyutta. Yan hakemlikten yardımcı hakemliğe evrilen süreçte çizgideki hakemlerin sorumluluğunun arttığını ve işlerinin ağırlaştığını söylüyor, yardımcı hakemin artık sadece taç, korner, aut ve ofsayt kararlarını vermenin dışında bir hakem gibi 90 dakika boyunca maçı izlemek zorunda olduğunu anlatıyor.

Röportaj: Mazlum Uluç


Hakem röportajlarımızdaki amacımız sizleri kamuoyuna daha yakından tanıtmak. İnsanlar sizi isim olarak bilse de sahada bayrak kaldırıp indiren figürler olarak görmekten öteye geçmiyor. Oysa sizin saha dışında da bir hayatınız var. İsterseniz biz en baştan kısa hayat hikâyenizle başlayalım.


29 Mart 1979 Üsküdar doğumluyum. Eğitim hayatımı da orada tamamladım. Ortaokul ve liseyi yatılı olarak Fıstıkağacı'ndaki Surp Haç Ermeni Lisesi'nde okudum. Anadolu Üniversitesi'nin Açık Öğretim Banka Sigortacılık ve İşletme Fakülteleri'nden mezunum. İki kardeşiz. Ağabeyim Hollanda'da yaşıyor. Babamı 2002'nin Aralık ayında kaybettim. Bekârım ve annemle birlikte yaşıyorum.


Futbola ilginiz nasıl başladı?


Bağlarbaşı İcadiye'de şimdi etrafı tel örgüyle çevrili arazi çocukluğumda bizim futbol alanımızdı. Şimdi FIFA yardımcı hakemi olan Bahattin Duran'la mahalle arkadaşıyız ve birlikte büyüdük. Okul saatleri dışında hayatımız o futbol sahasında geçti. Onun dışında okul takımında da hentbol oynadım.

Peki, hakemlik yapmaya nasıl karar verdiniz?


1994'te Bahattin bana hakem kursu açıldığını söyledi ama yaşım tutmadığı için katılamadım. 1996'daki kursa katılıp hakem oldum. O dönemde kursu yeni bitiren hakemlere amatör kümelerde yedek hakemlik veriyorlardı. Ben de şansıma ilk yedek hakemliğimde maç yönettim. Çünkü o gün görevli hakem sahaya gelmemişti.

Hırçın bir oyuncuydum

İnsanın neden hakem olmak istediğini dışarıdan birisinin anlayabilmesi kolay değil. En üst düzeye ulaşabilmek için yıllarca çile çekiliyor. Sonuçta ulaşılan en üst noktada da hakemlerin karşılaştığı olaylar ortada. Böyle bir ortamda sizi hakemliğe yönelten düşünce neydi?


Gerek okul hayatımda gerekse futbol oynarken çok hırçın bir oyuncuydum. Takım arkadaşlarıma sürekli bağırıp çağırırdım. Bugün liglerde oynayan oyuncuları gözünüzün önüne getirirseniz, onlardan çok daha agresiftim. Bahattin bana kurs meselesini açana kadar aklımda hakemlik düşüncesi yoktu. Kurs meselesi ortaya çıkınca, "O kadar senedir futbolla haşır-neşirim, acaba şimdi hakemlik yapmak nasıl bir şey" diye düşünüp, o merakla hakemliğe karar verdim. Kursu bitirdikten sonra da müthiş bir heyecanla hakemliğe başladım. İlk maçınıza çıktığınızda inanamıyorsunuz. Düşüncesize, elinizde bir düdük veya bayrak var ve saha içindeki 22 oyuncu sizin kararlarınızla hareket ediyor. İnsan o dönemde Fenerbahçe-Galatasaray derbisini yöneteceği günü değil, ne zaman profesyonel ligler seviyesine geleceğini düşünüyor. Benim hakem olduğum sene Ahmet Çakar, Euro 96 finallerinde İspanya-Romanya maçını yönetmişti. O zaman "Hakemler bizim gibi sıfırdan başlayarak bu mertebelere nasıl geliyor?" diye düşünür ve hayallerimi bunlar süslerdi.

Hakem daha ön planda bir insan. Dolayısıyla onun bu çileyi çekmesi daha kolay anlaşılabiliyor ama yardımcı hakemlik ikinci derecede bir rol.


1999'a kadar amatör liglerde görev aldım ve maçlar yönettim ama düdüğü çok fazla seven bir yapım yoktu. Bazı insanlar "Yardımcı hakemlik yapmak istemem, çünkü ben sahanın hâkimi olmak isterim" der ama benim için durum farklıydı.

Evet, birçok hakem, içlerindeki yönetme duygusuyla bu yolu seçtiklerini, çünkü lider kişiliğe sahip olduklarını söylüyor.


Aslında ben de Koç burcuyum ve bu burcun da liderlik vasfı vardır. Ama benim içimdeki liderlik vasfı daha çok yardımlaşmayla alakalı. Tamamen ekip çalışmasına inanıyorum. Benim açımdan, "Bu işi nasıl yaparım"ın eşittirinde her zaman yardım var. Profesyonel liglerde de düdük çaldım ama benim daha başarılı, daha rahat olabileceğim görev yardımcı hakemlik. İçimdeki düşünce hakeme yardım etmeye yoğunlaşıyor. Bu nedenle yardımcı hakemlik yolunu seçtim.

Yardımcı hakemlerden bazılarının bir süre sonra hakemliğe geçtiğini görüyoruz. Sizin de böyle bir niyetiniz var mı?


Kesinlikle yok. Bu niyet hakemliğe başladıktan sonra amatör kümede kendini belli eder. O dönemde sizi yetiştiren hocalarınız "Bundan iyi bir yardımcı hakem olur veya bundan iyi bir hakem olur" diye teşhislerini koyar. O dönemde ben yardımcı hakemliğimle ön plana çıkmıştım. Amatör kümede hakemlik yapmış ve başarılı da olmuştum. Birçok insan bana neden hakemlikte devam etmediğimi soruyor. Bunu yaparsam daha fazla ön plana çıkacağımı, medyatik olacağımı söylüyorlar. Ama benim kendimi rahat hissettiğim yer, çizgide tek başıma koştuğum alan. Nedense o çizgide bayrağımla birlikte bulunmaktan çok mutluyum.

Konuşurken giderek dikkatimi çeken bir şey var. Sizi Hakan Şükür'e benzeten oldu mu hiç?


Fazlasıyla… (Gülüyor) Gerçekten o kadar çok benzeten var ki. Hakan Şükür benim sevdiğim ve beğendiğim bir oyuncu. Hiç tanımadığım bir insan bile "Siz Hakan Şükür'ün akrabası mısınız?" diye sorabiliyor. Bazı ortamlarda arkadaşlarımız, karşımızdakini "Bu Hakan'ın kardeşi ya da kuzeni" diye işletelim diyor.

Her hakemin gönlünde FIFA kokartı takmak yatar. Bunun için de özellikle son dönemde yabancı dil bilgisi iyice öne çıktı. Siz lisan konusunda hangi seviyedesiniz?


Şu ana kadar yurt dışında UEFA düzeyinde dört maça gittim. Yardımcılar için belli bir seviyeye kadar kokart takmadan da Avrupa'da maç yönetilebiliyor. Bunun için de belli bir düzeyde yabancı dil bilmeniz gerekiyor. İngilizcem yeterli ama yine de kendimi biraz daha geliştirmeye çalışıyorum.


Telefon geldiğinde inanamadım


Süper Lig'de çıktığınız ilk maç 2001 senesindeki Kocaelispor-Samsunspor müsabakası. Bu maça çıkarken neler hissettiğinizden söz eder misiniz?


O maçtan önce Orhan Erdemir ağabey beni aramıştı. Neden aradığını anlayamamıştım açıkçası. O dönemde ben de onun gibi sigortacılık yapıyordum ve telefon geldiğinde işle ilgili bir konuyu görüşeceğini zannettim. "Cuma günü maçımız var" dediğinde masamda donakaldım. İlk Süper Lig maçımdı ve böyle bir görevlendirmeyi beklemiyordum. Hiç unutmam, diğer yardımcı Fahir Ersoy, dördüncü hakem İsmet Cengiz ve gözlemcimiz de İsmail Hendek'ti.


Geçtiğimiz sezondan itibaren yardımcı hakem denildiğinde ilk akla gelen isimlerden birisi oldunuz. Bu dönemdeki çıkış neyle ilgili?


Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısındaki Fenerbahçe-Kasımpaşa maçındaki değerlendirmeler ve sonrasında çıktığım maçlarda meydana gelen pozisyonlardaki artılar bunda etkili olabilir. Bir maçtaki performansınız, kritik pozisyonlardaki kararlarınızla direkt ilişkili. Hakemleri değerlendirmekteki canlı yayın maçları ön plana çıkıyor. Bu maçlarda kamera sayısı fazla olduğu için verdiğiniz kararlar çok çabuk göze çarpıyor. Sizi değerlendirenler de bu pozisyonlardaki tutumunuza göre hakkınızda direkt fikir sahibi olabiliyor. Bu maçlardaki artılarınızın fazla olması sizi öne çıkarabiliyor.


Sözünü ettiğiniz Fenerbahçe-Kasımpaşa maçında böyle kritik bir pozisyon var mıydı?


Hayır, o maçta yoktu. Bu sezon başında Kuddusi Müftüoğlu'nun yönettiği Kocaelispor-Sivasspor maçında Musa Büyük'ün atılması olayı olmuştu. Hakemin göremediği, sizin daha yakın olduğunuz ve hakemin sizden yardım beklediği pozisyonlarda verdiğiniz kararlar yardımcı hakemin başarısındaki en önemli kıstaslar.

Hakemin sizden yardım beklediğini nasıl anlıyorsunuz?


Bazen hakem pozisyona uzak kalmış olabilir. Kontra bir top atılmış ya da hakemin önü kapanmış olabilir. O anda bazı hakemler hemen size bakar, bazıları parmak ucunda yükselir. Bazen de siz bayrağınızın titreşimiyle işaret vererek hakemi uyarabilirsiniz. Burada önemli olan hakemin gerçekten yardıma ihtiyacı olup olmadığına karar verebilmek ve bu yardımı devreye sokmaktır.

Artık kulaklıklar var. Hakemle yardımcıları birbirleriyle konuşabiliyor. Bunun bir katkı sağladığını düşünüyor musunuz?


Fazlasıyla katkı sağlıyor. Geçmişi düşünüyorum, kulaklığımız yoktu, hatta bipli bayrağımız dahi yoktu. O dönemde bayrağımızı sallayarak işaret veriyorduk. Bipli bayraklar gelince bazı gizli işaretleri bununla vermeye başladık. Mesela hakemin arkasında yaşananlarla ilgili pozisyonlarda bayrağı kullanıyorduk. Kulaklıklar gelince bizim için büyük bir artı oldu. Aramızdaki gizli konuşmaları kulaklıkla yapıyoruz. Bazı noktalarda hakemin dikkatini çekmemiz gerektiğinde sesle uyarabiliyoruz. Hakemin görüş alanı dışında bir oyuncu kart işareti yapabilir, topu yere vurabilir, alkışlayabilir. Bunları kulaklıkla bildirmemiz bizi çok rahatlattı.

Hakemlik için işimi değiştirdim

Mesleğinize gelelim… Okulu bitirdiniz, hakemlik yapıyorsunuz; peki ya iş meselesi?


1996'da hakemlikle birlikte iş hayatı da başladı. Açık öğretimde okuyor ve bir yandan da bir sigorta acentesinde çalışıyordum. Askerliğimi kısa dönem olarak Lüleburgaz'da yaptım. Askerlik bittikten sonra sigortacılık işinden ayrıldım. Özel sektörde çalışıyorsanız, hakemliği yürütmeniz o kadar da kolay değil. O firmadan da hakemlikle ilgili anlaşamadığımız için ayrıldım.

Gerçekten özel sektörde çalışıp da hakemliği yürütebilmek çok zor. Bugün Türkiye'nin önemli kitap yayıncılık şirketlerinden birisinde çalışıyorsunuz. Bu işe girerken "Ben hakemim ve bu konuya zaman ayırmam lâzım" diye pazarlık yaptınız mı?


Hakemlerin karşılaştığı en büyük zorluklardan birisi bu. Bir işe girerken, para veya pozisyon konusunu konuşmadan önce, hakemliğe ayıracağınız zamanla ilgili görüşme yapıyorsunuz. Maçlarınızı, antrenman programınızı, seminerlerinizi, toplantılarınızı anlatıyorsunuz. Bu iş yerine girerken biraz avantajlıydım, çünkü artık Süper Lig yardımcı hakemi olmuştum. Ama işimden alıp hakemliğe verdiğim zamanların yerini de bir şekilde dolduruyorum.

İnkılâp Kitapevi'ndeki görevinizin tam tanımı ne?


Üretim departmanında müdür yardımcısıyım. Buradaki görevimiz, kâğıdın alım aşamasından başlıyor, dizgiden editoryal çalışmaya ve redaksiyona, kapakların hazırlanmasından matbaada basılması ve depoya ulaşım aşamasına kadar devam ediyor. Bunun dışında personelimizle ilgileniyoruz.

Bu iş okuma alışkanlığınıza da katkı sağlıyor mu?


Eskiden çok fazla kitap okuyan birisi değildim. Ama şimdi ayda 1-2 kitap okumaya gayret ediyorum. Sadece kendi yayınlarımızı değil, diğer kitapları da okuyorum.

İşyerinizde mutlaka futbol da konuşuluyordur. Arkadaşlarınızla ne gibi diyaloglar yaşıyorsunuz?


İnsanlar aynı yerde çalıştıkları birisinin kendilerini o platformda temsil etmesinden mutlu oluyor. Pazartesi günü işyerime geldiğimde maç iyi de geçse kötü de geçse hepsi mutlaka tebrik ediyor. Arada tabii ki farklı tavırlar da oluyor. (Gülüyor) Hangi müsabakaya gideceğiniz belli olduğunda o takımı tutan bir arkadaş sizi gördüğünde "Hoca biliyorsun değil mi" diye takılıyor. Tabii bunların tümü şaka ve gülüp geçiyorsunuz.


TV'lerdeki eleştiriler sizi nasıl etkiliyor?


TV programlarını takip etmeye çalışıyorum. Oradaki yorumlardan ziyade görsellere ihtiyacımız var. Bu arada biri sizi eleştirdiğinde öncelikle dinlemek gerek. Sizin gelişmenizi etkileyecekse dikkate almanız lâzım. Yetişebildiğim kadar fazla programı seyretmeye çalışıyorum. Çünkü neler yaptığımı ve insanların hakkımda neler düşündüğünü görmek istiyorum. Ama kişiliğinizle ilgili boyutlara varıyorsa onları eleştiri olarak kabul etmek bile mümkün değil.

Maçı hakem gibi izlemek zorundayız

Bir yardımcı hakem için en zor pozisyonlar hangileri?


Hakemler genellikle ofsayt pozisyonlarıyla anılır. Eskiden yan hakemler aut, korner, taç atışları ve ofsaytları belirlerken, günümüzde yardımcı hakemler oyun alanı içinde 90 dakika boyunca hakemin görmediği tüm noktalarda ona yardım etmekle yükümlü. Bunlar topsuz alanda şiddetli hareketler, elle oynamalar, dirsek atmalar, forma çıkarmalar olabilir. Dolayısıyla bir hakem gibi 90 dakika konsantre olup maçı izlemek zorundayız. Bu arada en zorluk çektiğimiz pozisyonlar da uzak mesafeden atılan paslarda ofsaytı belirlemek. Hakemlikte "topun sesi" diye bir şey vardır. Oradaki tık sesi topun ayaktan çıktığını belli eder ve siz de o sırada oyuncunun nerede olduğunu tespit edersiniz. Ama bazı maçlarda o tık sesini duyamazsınız. Çünkü atmosferi yüksek maçlarda kulaklıktan birbirimizi bile duymamız güçleşiyor. Zorlandığımız diğer pozisyonlar da bariz gol şansları ile "ceza sahasının içinde mi dışında mı?" kararları.


Futbolcuların üzerinize gelip, verdiğiniz karara şiddetle itiraz ettiği pozisyonlarda ne düşünüyor, ne yapıyorsunuz?


O durumlarda kendi futbol oynadığım zamanlar aklıma geliyor. Sanki kendi kendimin üzerine geliyormuşum gibi hissediyorum. Öyle bir psikoloji ki, futbolcuyu kesinlikle anlamak gerek. Biz yanda durduğumuz için bazı pozisyonları oyuncudan daha iyi görüyoruz. Özellikle de ofsaytları. Oyuncu ise kendi değerlendirmesinin doğru olduğunu düşünüyor. Seyircinin yaptığı itiraz da onlara kendi fikirlerinde haklı olduğunu düşündürüyor. Bu durumda da itiraza yelteniyorlar. Üzerimize geldiklerinde sadece gelmelerini bekliyoruz, ama çok fazla yaklaşmalarına da izin vermiyoruz. Bazen oyuncular grup halinde üzerinize geldiğinde verdiğiniz kararda yüzde yüz haklı olsanız bile şüpheye düşebiliyorsunuz. Mesela Kocaelispor-Sivasspor maçında Musa Büyük'ü bariz gol şansından oyundan attırırken bir anda etrafımda 7-8 oyuncu bitti. Çok kısa bir an "Acaba?" diye düşündüm. Ama ilk verdiğiniz karar her zaman doğrudur.


Saha içindeki konumunuz gereği tribünlere çok yakınsınız. Seyircinin baskısı sizi nasıl etkiliyor?


Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçını, bir de amatör küme maçını düşünün. Amatör kümede o küçük statlardaki atmosferler, sizi büyük maçlardakinden daha fazla zorlar. Amatör kümede güvenlik daha azdır, tribünden söylenen her şeyi direkt duyarsınız, atılan malzemeyle birebir muhatap olursunuz. Üst liglere çıktığınızda kendinizi daha güvende ve daha rahat hissedersiniz. Elbette üst liglerdeki atmosferler de çok yüksek ama tecrübe kazandıkça arkanızdaki insanlarla irtibatı koparıyor, orada hiç kimse yokmuş gibi düşünüyorsunuz.


Hata yaptığınızı anladığınızda ne düşünüyorsunuz?


Bazen ilk yarıda bir hata yapıyorsunuz ve soyunma odasına giderken çevrenizdeki oyunculardan, yöneticilerden tepkiler alıyorsunuz. Zaten bir hata yapmışsanız o hatayı yaptığınızı bilirsiniz. Mesela ofsaytı kaçırdığınız pozisyon olabiliyor. Ofsayttaki oyuncuya bakıyorsunuz, onu görüyorsunuz ama bayrağı kaldıramıyorsunuz. Bakın kaldırmıyorsunuz demiyorum, kaldıramıyorsunuz.

Bunun sebebi ikilemde kalmanız mı?


Evet, ikilemde kalıyorsunuz. Bugün ofsayt tespitleri zorlaştı. Eskiden vücut vücuda ayrıştığında ofsayt veriliyordu, şimdi kollar hariç, baş, gövde veya ayaklardan birisinin önde olması ofsaytı doğuruyor. Bu nedenle hatalar da artabiliyor.

Hakemliğin ve işinizin dışında nelerle ilgileniyorsunuz?


Tiyatroya karşı ilgim var. Okulda da tiyatro yapmıştım. Şu anda iyi bir tiyatro izleyicisiyim. Ehliyetim yok ve otomobil kullanmıyorum, böyle bir hevesim yok ama karting ve go-kartla ilgiliyim. Balık tutmayı severim. Daha çok sessiz, sakin bir hayatı seviyorum.

Bundan sonrası için hakemlikteki kariyer planlamanız nasıl?


Eskiden 42 olan yaş sınırı 45'e yükseltildi. Süper Lig yardımcı hakemliğinde 8. yılım. Yapabildiğim noktaya kadar devam etmek, bu süreçte çıtayı yükseltmek için FIFA yardımcı hakemi olabilmek, Avrupa'da ve Süper Lig'de daha üst düzeyde maçlar alabilmek için elimden geleni yapacağım. Hakemliği bıraktıktan sonra ise hakem eğitimciliği yapmak istiyorum.

Hakemlikle ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?


2001-2002 sezonunda Süper Lig'e ilk çıktığım sezon Cüneyt Çakır, Bahattin Duran ve ben İzmir'de İzmirspor-Ankara Büyükşehir Belediyespor maçına gittik. O sırada bipli bayraklar yeni gelmiş ve üzerimize zimmetlenmişti. Maçın sonlarına doğru bir taç atışını işaretlerken bayrağı gereğinden fazla havada tuttum. O sırada İzmirsporlu oyuncunun kullandığı taç atışında top bayrağa geldi ve bayrağı ikiye ayırdı. Bir elimde bayrağın topuzu, diğerinde bayrak, Cüneyt Hoca bana doğru gülerek geliyor. Bir de maçta dördüncü hakem olduğunu unutup Cüneyt Çakır'a "Hocam siz bekleyin, ben soyunma odasından yedek bayrağı alıp geleyim" dedim. Dördüncü hakem Serkan Utku, "Dur, sen bir yere ayrılma, ben getiririm" deyip yedek bayrağı getirdi. O olayı hatırladıkça gülüp dururuz. Zaten o maçtan da pek iyi hatıralarla ayrılmamıştım.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?


Avrupa'da hakemimiz yok diyorlar ama yakın gelecekte Avrupa'da çok iyi hakemlerimiz olacak. Öncelikle biz kendi değerlerimize sahip çıkalım. Her ortalık karıştığında "Yurtdışından hakem getirelim" demeyelim. Çünkü zaten biz yurtdışına hakem ve yardımcı hakem veriyoruz. Dışarıda hakemlerimizin çok olumlu tepkiler aldığına da bizzat şahit oldum.

Alex Taşçıoğlu Haberleri

Rize'de gülen olmadı
Spor Toto Süper Lig’in 20. haftasında Çaykur Rizespor, Eskişehirspor’u konuk etti. Mücadele 1-1 eşitlikle sona erdi....
7 Şubat 2016 Pazar
Fener'in Deplasman kabusu sürüyor
Süper Lig'in 26. haftasında deplasmanda Karabükspor'a konuk olan F.Bahçe, rakibine 2-1 mağlup oldu....
12 Şubat 2012 Pazar
Galatasaray: 3 - Eskişehirspor: 0 (İlk Yarı)
Stat: Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Hakemler: Cüneyt Çakır, Baki Tuncay Akkın, Alex Taşçıoğlu Galatasaray: Zapata, Serkan Kurtuluş, Lucas Neill, Servet, Hakan Balta, Sabri, Lorik Cana, Culio, Kewell, Kazım, Stancu Eskişehirspor: Ives...
6 Şubat 2011 Pazar
Mersin İdmaryurdu: 2 - Boluspor: 0
Stat: Tevfik Sırrı Gür...
8 Mayıs 2011 Pazar
Galatasaray Fenerbahçe derbisini kim kazanır?
Galatasaray Fenerbahçe derbisi öncesinde taraftarın nabzı nasıl atıyor?...
7 Aralık 2011 Çarşamba
Arena'da Liderlik Mücadelesi
Türk Telekom Arena`da saat 19....
6 Aralık 2011 Salı
Tüm Alex Taşçıoğlu haberleri için tıklayın

Alex Taşçıoğlu Videoları

Tüm Alex Taşçıoğlu videoları için tıklayın