Gaün’de Kanser Hastalarına Kişiye Özgü Tedavi Yaklaşımı

Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kanser hastalarında kişilerin genetik yapısı incelenerek yeni bir tedavi yaklaşım yöntemi geliştirildi.

Gaün’de Kanser Hastalarına Kişiye Özgü Tedavi Yaklaşımı

Yöntem ile hastada kemoterapinin yan etkileri azaltılabilirken, gerekli dozda ilaç kullanıldığı için ekonomik tasarruf ta sağlanmış olacak.

HER BİREYİN İLACA DUYARLILIĞI FARKLI
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Moleküler Genetik Tanı, Hematoloji ve Doku Tiplendirme Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, laboratuvarlarının şuanda Türkiye’de referans laboratuvarlardan biri olduğunu belirtirken, “Son dönemde, Türkiye’de yapılan testlerde öncülük yapmaya başladık. Tıbbi biyoloji Anabilim Dalı olarak moleküler genetik alanında şu anda 7 TÜBİTAK Projesi’ni götüren bir merkeziz. Türkiye’de Kras, Braf, c-KİT, EGFR, farmako genetik gibi testleri yapan nadir merkezlerden birisiyiz. Merkezimize gelen hastalara molekülergenetik açıdan Türkiye’nin en gelişmiş merkezlerinden biri olarak hizmet veriyoruz. Yaptığımız çalışmalarla sadece yurtdışından teknolojiyi alıp tüketen değil aynı zamanda buna bilimsel değerler katarak üreten bir anlayış içinde ülkemizi ulusla arası alanda hak ettiği düzeylere taşıyacak bir anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunmak istiyoruz” dedi.

Son yıllarda önemi giderek artan farmako genetik denen, yani kişiye özgü tedavi yöntemi üzerine önemli çalışmalar yaptıklarını vurgulayan Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsanların genetik yapısı birbirlerine yüzde 99,9 benzemekle birlikte, yüzde 0,1’lik bir fark vardır. Genetik yapıdaki bu farklılıklardan dolayı kullanılan ilaçların fayda görme miktarında farklılıklar olmaktadır. Bunun sebebinin metabolizma, yani moleküler genetik yapının farklılığıyla bünyenin ilacı metabolize etme hızının değişikliğidir. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) onayladığı bir takım DNA üzerindeki değişikliklerden kaynaklanan ilaç metabolizması ile ilgili bir takım genetik parametreler var. Amerika Birleşik devletleri Massachusetts Üniversitesi ile eş zamanlı yürüttüğümüz bir projede biz bununla ilgili yaklaşık 2 yıldan buyana genetik testler yapmaktayız. İlgili firmayla konuşarak, Türkiye’de ilk kez bu sistemi hastanemizde kurduk. Sistem tamimiyle üst düzey nanoteknoloji kullanılarak geniş bir tarama yapmamızı sağlamaktadır.

ÖNCE KANSER ÜZERİNE ÇALIŞMA
Öncelikle ilaç toksitesinin çok olması nedeniyle kanser tedavisi ve kemoterapi alan hastalar üzerinde çalıştıklarını açıklayan Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, yöntem ile ilgili şu bilgiyi verdi: “Hasta ilk tanıyı aldıktan sonra tedaviye başlamadan önce hastanın ilaçlarla ilgili genetik profillerini çıkarıyoruz. Kanını alıp, DNA’sını ayırıyoruz. Profilini sunuyoruz. Bazı belirlenmiş ilaçlar var. Bu gibi kemoterapide kullanılan ilaçlarla ilgili metabolizma hızı bu parametrelere göre hesaplanıyor. Birtakım ilaçlara karşı yavaş mı, hızlı mı yanıt verdiğini belirliyoruz. Bu bilgiler doğrultusunda ilaç dozlarını hesaplanıyor. Çünkü ilacı az verirseniz vücut bunları hızlı bir şekilde dışarıya atıyor. Kanser hücrelerini öldüremiyor. Örneğin iki ayrı hastaya aynı miktarda ilaç verdiğinizde birisinde tümör hücresini öldürüyor, diğerini öldüremiyor. Bunun sebeplerinden biri şu: Hastanın birisi hızlı metabolize ettiğinden dolayı vücut ilacı hızla dışarı atıyor. O nedenle de gidip kanser hücresini öldüremiyor. Bunun tersinde ise, metabolizmanın yavaş olması beklenenden daha fazla vücutta kalmasına ve toksik etkisi göstermesine sebep oluyor. Bir hastaya sözgelimi 1 mg ilaç verdiğinizde toksik etki gösteriyor ve hastayı zehirliyor. Ama öbür hasta hızlı metabolize edip hızlı ortadan kaldırdığında etkilemiyor. Çünkü, kemoterapi ilaçları sadece kanser hücrelerini öldürmüyor, bizim sağlıklı hücrelerimizi de öldürüyor. Bunun bir örneği saçlar uzamıyor. Kan hücreleri azalıyor. Bunlar kemoterapinin yan etkileri. Bunlar normal hücrelere de etki ettiğinden mümkün olduğunca uygun dozda ilaç vermek gerekiyor. O şekilde hasta tedaviyi alıyor. Bu nedenle kişinin farmako genetik tanısını yapıyoruz. Bu şekilde hastaya tedaviye başlayacak tedavi yöntemini ve verilecek ilaç miktarını belirliyoruz.”
500’ÜN ÜZERİNDE HASTA ÜZERİNDE ÇALIŞILDI
Bu şekilde son iki yılda 500’ün üzerinde hastada çalışma yaptıklarını açıklayan Doç. Dr. Öztuzcu, “Bu hastalarda genotipleme yaptık. Bunla ilgili bilimsel bir yayın hazırlıyoruz. Bu çalışmamız uluslararası hakemli dergide yayınlandıktan sonra ileriye yönelik çalışmalarımız devam edecektir. O zaman bilimsel değerlendirmemizi yapacağız. Bu yaklaşımın en önemli yanı hastaya en uygun, en zarar verecek tedavi protokolünün seçilmesi için bir ön değerlendirme yapılmasını sağlaması” dedi.

Böylelikle belki yüksek dozda ilaç verilen bir hastanın kaybetme riskinin azaltılacağını kaydeden Öztuzcu, az dozda ilaç verilmenin riskinin de ortadan kalkacağını dile getirdi. Doç. Dr. Öztuzcu, “Böylelikle uygun dozda ilaç verilerek tedavi şansı da artacaktır. Çalışmalarımız sonucu Kanser tedavisine ilk uygun veriler alındı. Burada önemli olan iki konu var. Bunlardan ilki; az ilaç verdiğinizde toksik dozu azalıyor. Faza ilaç verdiğimiz için hastada reaksiyonlar oluşuyor. İkinci faydası gereğinden fazla kemoterapik ilaç verilmeyerek hem az hasara uğraması, hem de daha ekonomik olarak tedavisi sağlanır. Bir de kemoterapiden kaynaklanan yan etkileri azalıyor. Örneğin kan değerleri düşüyor. Bunlar, bölünmeyi azaltan ajanlar olduğu için kanımız artmıyor. Böylelikle kansızlık oluyor. Organlara kan gitmiyor. Bu şekilde hastayı ölüme kadar götüren sonuçlar ortaya çıkabiliyor. İnsanlar bazen kanserden ölmeden, kemoterapik ajanların etkisinden yaşamını yitiriyor. Uygun dozda tedavi vermek hastanın yaşam süresini artırdığı gibi toksik özelliklerini de azaltıyor. SGK’nın bu tip çalışmalara daha fazla destek olması halinde, önleyici sonuçlar alındığında milyarlarca liralık ödemelerden kurtulacağını düşünüyoruz.”
MEME KANSERİNE ERKEN ÖNLEM
Bu yöntemi sadece kanser için değil, diğer ilaç tedavisinin önemli olduğu birçok hastalıkların tedavi yöntemlerinin belirlenmesi için kullanılabileceği vurgusunu yapan Doç. Dr. Serdar Öztuzcu, kadınların korkulu rüyası olan meme kanserleriyle ilgili ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Meme kanserlerinde bazı hastalar için ailesel yatkınlık oluyor. Ailede olanlardan bir geçiş olduğu için risk fazla ve hastalara ailesel bir geçiş olduğu düşünülüyor. BRCA1 ve BRCA2 DNA’yı tamir eden genler. DNA‘nızda bir kırık olduğu zaman bu gen gelip bunu tamir ediyor. Aileden genetik olarak risk altındaki kadınlarda bir bozulma kırık olduğu zaman tedavi edemiyor. Bunun genlerde olabilecek hasarların tespitini yapabiliyoruz. Ailelerinde birden fazla kanser olmuş, kişiler varsa bunun önce biz tamir genlerine bakıyor ve diyoruz ki ‘Sende bu mutasyon var. Meme kanseri olma ihtimalin oldukça artmıştır. Bunun için senin koruyucu bir takım önlemler alman gerekli. Psikolojik etkileri olabilir ama bu insanın kendisini koruması lazım. Riskli olan hastaların kontrolünü yapıyor ve hastayı uyarıp kanser olma riskini anlatıyoruz. Bu testi hastalarımız isterlerse kendileri yaptırabiliyorlar. Ancak sosyal güvenlik kurumları imkânlarıyla yaptırabilmesi için aileden gelen bir risk olduğu gibi kriterleri taşıması gerekiyor.”
Kaynak: İHA